11 Temmuz 2016 Pazartesi

Türkiye’de Karstik Süreçler





Ali İhsan ULU
Uzm. Coğrafya Öğretmeni
 




Türkiye’de Karstik Süreçler

Yeraltı suları ve kaynaklar, kalker, jips, kaya tuzu ve tebeşir gibi kolay çözünen taşların bulunduğu yörelerde birtakım aşındırma ve biriktirme şekilleri oluşturur. Bu şekillerin tümüne birden karstik şekiller denir. Karstik alanlarda aşındırma şekilleri, biriktirme şekillerinden daha çoktur.
Türkiye’de çok kalın kalker tabakalarından oluşmuş arazi ve jipsli arazi geniş yer tuttuğundan, karstik yer yüzü şekilleri oldukça geniş yer kaplamaktadır. Yeryüzünün başlıca karstik bölgelerinden biri olan Türkiye'nin karstik topografyası, tarım, su ekonomisi, turistik değerlendirme, hidroelektrik santrallerin kurulması, baraj ve başka yapılar bakımından önem taşır.
Türkiye’nin karstik şekilleri en çok Akdeniz Bölgesi’nde toplanmıştır. Akdeniz Bölgesi’nde karstik aşınmanın önemi büyüktür ve arazi morfolojisinde en karakteristik yeri işgal eder. Akdeniz Bölgesi’nde Teke ve Taşeli yarımadaları, Göller Yöresi ve Toroslar ’da geniş alanlar kaplayan kalker, suda çözünen bir kayaç olduğundan yağmur sularını bir sünger gibi kendine çeker, böylece yerin altı çözülerek oyulurken yerin üstü de çöker. Dolin, polye, mağara, düden, kör vadi, obruk gibi yer şekilleri bu süreçlerle oluşur.
Akdeniz Bölgesi’nde yaz yağmurları yağmadığından toprak oluşumu ve bitki yetişmesi koşulları zorlaşır. Bu nedenle Akdeniz Bölgesi’nde kuru, bitkisiz ve kayalık yamaçlar görülür. Yüzeyin genellikle kayalık oluşu ve kuruluğu Akdeniz Bölgesi’nin tipik manzaralarındandır. Kuru derelerden sonra, birdenbire karşılaşılan bir kayanın dibinden adeta bir güçlü ırmak halinde kükreyerek çıkan pınarlar, Akdeniz bölgesi halkının deyimi ile “Gürlevikler”, hiçbir yerde belki bu kadar gelişmemiştir.
Akdeniz Bölgesi’ndeki karstik yörelerde yeraltında oluşan seller ve sürekli akarsular, yer üstündekiler gibi derinlemesine ve yanlamasına, hatta dar geçitlerin bulunduğu kesimlerde yukarı doğru aşındırma yapar. Böylece yer altındaki boşluklar genişler. Yeraltı sularının debileri bazen o kadar artar ki bir ırmağa dönüşebilir. Böyle bir yeraltı akarsuyu, yatak eğiminin arttığı yerlerde ve yeraltı çağlayanlarında yukarıdan aşağı düşerek derinlemesine aşındırma yapar ve büyük kapalı çukurların oluşumuna yol açar. Bu çanaklar zamanla genişler, yer altı gölleri oluşur. Yeraltı gölleri, suyun büyüklüğüne ve aşınmalardaki evrelere bağlı olarak bir tane değil, çoğunlukla birkaç tane oluşur. Yeraltındaki galerilerden geçen sular kalkerlerin çatlaklarını izleyerek akışını sürdürür. Bu sular çok defa taban düzeyine yakın vadi diplerinde, göllerin kenarlarında ve büyük polyelerin kalker yamaçlarla sınırlandıkları eğim kırıklarında büyük karstik kaynaklar olarak yeryüzüne çıkar.
Yeraltındaki galeri ve mağaralardan geçen sular yataklarını aşındırarak boşlukları sürekli genişletir. Bu genişleme sonunda mağaraların tavanları ve duvarları yıkılır. Böylece “Obruk” adı verilen derin ve doğal kuyular oluşur.

Karstik Yeryüzü Şekillerinin Gelişimi

Karst yörelerinin özel şekilleri arasında bulunan “Lapya” en çok görülen aşınım şekillerindendir. Bu yer şekilleri bitki örtüsünün cılız olduğu yüzeylerde akan suların aşındırmasıyla kalker üzerinde beliren keskin çıkıntılar arasındaki oyuklardır. Bu oyukların genişliği 5 - 10 cm kadar olabilir.
Küçük çaptaki karstik çözülme çukurlarına “Dolin” denir. Genişleyen dolinlerin birleşmesiyle “Uvala” oluşur.
Karstik bölgelerdeki geniş ve etrafı kalker yamaçlarla çevrilmiş, ovalık alanlara “Polye” denir. Elmalı, Korkuteli, Akseki, Acıpayam, Tavas ovaları birer polyedir. Bu ovaların tabanı Üçüncü ve Dördüncü zamanın alüvyal tabakaları ile örtülmüş, böylece tabanları düz büyük ovalara dönüşmüştür.
Kalkerli arazi içinde suların kimyasal aşındırması sonucunda yeraltı boşlukları, “Mağaralar” oluşur. Yeraltı boşlukları, Speleoloji biliminin konusudur. Bu boşluklar Jeoloji, Coğrafya ve Speleoloji uzmanlarının çalışmaları ile ortaya çıkarılabilir. İçerisinde Türkiye arazisindeki en eski yerleşmeler üzerine bilgi edinilen Antalya’nın Karain Mağarası, araştırmacılarımızın tanıttığı en önemli mağaralardandır. Ülkemizde oldukça tanınmış doğal varlık durumundaki başka mağaralar da vardır. Tanınmış mağaraların örnekleri:
Manavgat’ın kuzeyindeki “Rüzgârlı Düden Mağarası”
Akseki’de “Düden Mağarası”
Burdur’da “İnsuyu Mağarası”
Alanya’da “Damlataş Mağarası”
Silifke’de “Narlıkuyu Mağarası”

Karst topografyasının çok karakteristik şekillerinden birini de kuyu veya baca görünümündeki “Obruk” oluşturur.  Zemine sızan sular kalkeri eriterek yer altında bir boşluk oluşturmaktadır. Oluşan boşluğun tavanının çökmesiyle obruk adı verilen düzgün dairesel karstik çukurlar meydana gelir. Alttaki mağara sisteminin tavanının aşınmalarla incelmesi ve çökmesiyle oluşan obruklar, silindir biçimli derin kuyulara benzer. Alttaki mağara sistemi ile bağlantılı olduklarından birçoklarının dibinde sürekli ya da geçici olarak su bulunur. Obruk Köyünde, bu köye ve Obruk Platosu’na adını veren Kızören obruğunun çapı 228 metre, derinliği 180 metredir. İçinde 145 metre derinlikte bir göl vardır. Bu gölde 5,7 milyon m3 su bulunmaktadır. Silifke’nin doğusunda Narlıdere yakınlarındaki kalker plato içinde açılmış bulunan Cennet ve Cehennem obrukları ülkemizin büyük obruklarındandır. Bunların her ikisi de keskin köşeli ve derin çukurlardır. Cennet obruğunda daha derinlerdeki kovuk sisteminde bulunan bir yeraltı akarsuyunun gürültülü bir biçimde hızla aktığı duyulur. Cennet ve Cehennem obrukları büyük bir yeraltı mağarası sisteminin üst kısmının çökmesi ile oluşmuş iki doğal bacadır.


Polyelerin tabanında veya polyeyi çeviren yamaçların eteklerinde genellikle su yutan mağara ağızları vardır. “Düden” adı verilen bu mağara ağızları polyelerin fazla sularını dışarıya boşaltır. Akdeniz Bölgesi’nde yaşayan halk düdenlere “Su yutan”, “Su batan” gibi adlar vermiştir. Tabandaki düdenler çoğunlukla alüvyon içine gömülmüş, bazen açık bazen de kısmen veya tamamen enkaz ile tıkanmış birer kuyu biçimindedir. Polyelerin kenarlarında çatlak sistemleri veya mağara ağızları biçiminde düdenler de vardır. Bazı düdenlerin tıkanması durumunda polye tabanlarını su basar, yıllarca varlığını koruyan göller oluşabilir. Düdenler tekrar su boşaltmaya başlarsa göl ortadan kalkabilir.
Kuru mağaraların tavanlarından damlayan kireçli yeraltı sularının içindeki çözülmüş kireç mağara tavanında çökelir. Bu damlataşı çökeleklerinin zamanla üst üste yığılarak büyümeleri sonucunda tavandan aşağıya doğru saçaklar biçiminde sarkan “Sarkıt” oluşur. Mağara tabanına düşen su damlası buharlaşınca kireç çökelir. Bu damlataşı çökeleklerinin zamanla üst üste yığılarak birikmeleri sonucunda tabandan yukarıya doğru yükselen “Dikit” oluşur. Sarkıt ve dikitler birleştiğinde “Sütun” adı verilen yer şekilleri oluşur. Sarkıt ve dikitlere bütün mağaralarımızda rastlanılmakta olup, bu yer şekilleri, suyun içeriğinde yer alan çeşitli maddelere göre çeşitli renkler alarak son derece etkileyici görünümler sunmaktadır.
Kaynak sularının eseri olan birikim şekillerinin başlıcalarından biri olan “Traverten” Türkiye’de en güzel örnekleri ile bulunmaktadır. Traverten kalkerli alanlarda çoğunlukla çözülmüş kireç içeren sıcak suların buharlaşması sonucunda tortu halinde çökelen özel şekilli kalsiyum karbonat birikintileridir. Ülkemizdeki en geniş ve dikkat çeken traverten oluşumu Antalya körfezinin kuzeybatı girintisi ile Batı Toroslar arasında Aksu ırmağının batısında yer alan Antalya travertenleridir.  Ülkemizin diğer bir ünlü traverten birikim şeklini Denizli’nin 20 km kadar kuzeyinde Menderes’in kollarından Çürüksu akarsuyunun kuzeyinde oluşmuş Pamukkale travertenleri oluşturur.

Karstik Alanların Korunma Gerekliliği

Karstik alanlar, başta coğrafyacılar olmak üzere, jeologlar, paleontologlar, biyologlar, turizmciler için özel yaklaşımlarla araştırılma potansiyeli olan yerlerdir. Nitekim Fiziki Coğrafya bilimindeki bu önemiyle ilgili olarak Karst Jeomorfolojisi, Jeomorfoloji’nin özel bir uzmanlık alanı olarak ortaya çıkmıştır ve gittikçe de gelişme göstermektedir.
Karstik alanlar kendine özgü karstik şekillerin geliştiği sahalardır. Lapyalar, dolinler, uvalalar, polyeler, düdenler, obruklar, karstik vadiler, traverten şekilleri ve mağaralar bu şekillerin başlıcalarıdır. Söz konusu şekillerden mağaralar, polyeler, karstik kaynaklar, obruklardan farklı amaçlarla yararlanılabilmektedir.
Karstik alanlarda derinlik karstı ile ilgili şekillerin en önemlilerinden olan mağaraların ayrı bir önemi bulunmaktadır. Nitekim mağaralarımızdan başta turizm olmak üzere, soğuk hava deposu, kültür mantarcılığı, sığınak amaçlı yararlanılabilmektedir. Turizme açılmış olan Alanya-Damlataş, Gümüşhane-Karaca, Tokat-Ballıca, Alanya-Dim Mağarası, Zonguldak-Gökgöl Mağarası gibi mağaralarımız yoğun oranda turist çekmekte, böylelikle o yörenin ve ülkemizin ekonomisine katkıda bulunmaktadır.
Yine bazı mağaraların incelenmesi ülkemizin antropolojik tarihine ışık tutmaktadır. Karstik alanlar, özellikle mağaralar zaman zaman yerleşmeye sahne olmuşlardır. Bu yüzden de gerek tarih öncesi gerekse tarihi açıdan izler taşır. Yerleşme tarihi açısından da ilgi çekici alanlardır. Antalya’nın kuzeybatısındaki Karain Mağarası bu bakımdan ilk akla gelen yerleşim yeridir.
Bazı mağaralarımızdaki yarasa gübrelerinden ve mağara topraklarından azot ve fosforca zengin oldukları için bitki yetiştiriciliğinde yararlanılmaktadır.
Karstik alanlar kendilerine has bitki ve hayvan türlerinin doğal ortamlarıdır. Çünkü mağara içlerinde yer altı akarsu ve göllerinde birçok canlı yaşamaktadır. Mağaralar özellikle hayvan varlıkları ile dikkat çeker. Kahverengi ayı, porsuk, tilki, sansar, tavşan, kirpi, yer altı faresi, yarasa gibi hayvanlara ülkemiz mağaralarında çok rastlanmaktadır.
Ülkemizde özellikle birçok kırsal yerleşmenin içme ve kullanma suyu ihtiyacı karstik alanlardan karşılanmaktadır. Ayrıca, bu sahalar su sıkıntısı çeken bazı yerleşmelerin ihtiyacını giderecek gür karstik kaynak potansiyeline sahip bulunmaktadır.
Karstik alanlar zengin yer altı kaynaklarına da sahip bulunmaktadır. Nitekim ülkemizin önemli boksit yatakları Torosların karstik alanlarında (Mortaş çevresi) bulunmaktadır.
Karstik alanlarda polye tabanları, bu yörelerde tarımsal faaliyetlerin yapıldığı sınırlı alanları oluşturmaktadır. Kestel, Elmalı bu tip polyelerin ilk başta akla gelenleridir.
Yine, tarımda asit topraklarda pH’ın yükseltilmesi amacıyla kireç üretiminde karstik sahalardan yararlanılmaktadır. Böylelikle, asitlikten kaynaklanan olumsuzluklar giderilebilmektedir.
Karstik alanlardan inşaat sektöründe, çimento üretiminde ve yapı taşı üretiminde yararlanılır.
Ulaşımda yolları kaplayan mıcır üretiminde de karstik alanlardan yararlanılmaktadır.
Nihayet karstik sahalar, yer yer gizemli manzaraları ve Gidengelmez Dağları’nda olduğu gibi heybetli görünümleri ile halkın dinlenme gereksinimini karşılamaya dönük açıdan da önemli alanlardır.
Tüm bunlara karşın, hassas bir ekosisteme sahip olan karstik alanlar çok kolayca tahrip olabilmektedir. Buralarda sık sık çökmeler yaşanabilmektedir. Ayrıca, karstik sahalar daha kolay kirlenebilmektedirler. Turizme açılmamış mağaralar define arayıcıları tarafından, açılmış olanlar ise bilinçsiz kullanımlar yüzünden tahrip edilmektedir. Karstik alanların korunma gereklilikleri ve bu konuda yapılabilecekler bütün yurttaşlarımızın ortak sorumluluğu ve görevidir.

Kaynakça

Atalay, İbrahim, 1991,Türkiye Coğrafyası, Yeniçağ Basın Yayın ve Tic. Ltd. Şti, Ankara
Erinç, Sırrı, 1971, Jeomorfoloji II, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul
İzbırak, Reşat, 1984, Türkiye, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul
İzbırak, Reşat, 1989, Sular Coğrafyası, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları, İstanbul
İzbırak, Reşat, 1978, Hidrografya Akarsular ve Göller, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara
İzbırak, Reşat, 1991, Yerbilimi Bilgileri, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul
İzbırak, Reşat, 1979, Jeomorfoloji (Analitik ve Umumi), Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara
Kurter, Ajun, 1979, Türkiye’nin Morfoklimatik Bölgeleri, İstanbul Üniversitesi Yayını, İstanbul
Saraçoğlu, Hüseyin. 1989,Akdeniz Bölgesi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul
Ulu, Ali İhsan, 2014, Saklı Kalmış Bursa Travertenleri, Nilüfer İMKB Fen Lisesi Dergisi, Bursa
Yalçınlar, İsmail, 1969, Strüktüral Morfoloji Cilt II, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul

Zeybek, H. İbrahim, Türkiye’de Karstik Alanların Korunma Gerekliliği ve Alınabilecek Bazı Önlemler, Doğu Coğrafya Dergisi (11)

TÜRKİYE’DE VOLKANİK SÜREÇLER

Ali İhsan ULU
Uzm. Coğrafya Öğretmeni




TÜRKİYE’DE VOLKANİK SÜREÇLER


Magma

Taş hamuru ya da taş lapası anlamına gelen magma, yerin içinde bulunan erimiş bir silikat karışımıdır. Bileşiminde çok miktarda çözülmüş gazlar bulunur. Magma, volkanlardan yeryüzüne çıktığında lav adını alır. Magma, yeryüzünde ya da yerkabuğunun içinde soğuyup katılaştığında çeşitli magmatik kayaçları ve bazı maden yataklarını oluşturur.
Yanardağlardan yeryüzüne çıkan lavın sıcaklığı pirometre adı verilen duyarlı aygıtlarla ölçülmektedir. Ölçülen sıcaklık, 1040 - 1200 derece arasında ölçülmektedir.
Magmanın yoğunluğu, soğuyup katılaşarak oluşturduğu kayaçların yoğunluğundan daha azdır. Bu taşların soğuma ve katılaşmaları sırasında hacimleri küçülerek yoğunlukları artar.

Volkanizma

Magmanın yeryüzündeki ya da yeryüzüne yakın derinliklerdeki etkinliğine volkanizma denir.
Yeryüzüne çıkan magma değişik biçimlerde volkanları oluşturur. Her volkan üst mantonun yeryüzüne çıkmış bir parçasıdır.

Volkanlardan sıvı halde lavlar, katı parçalar halinde tüfler ve çeşitli gazlar çıkar.

Sönmüş ve yanmakta olan volkanların çoğu koni biçimindedir. Bu koninin ağzında çukur bir tabak biçiminde bir krater, iç kısmında magma yuvasına kadar inen bir baca yer alır. Bazı volkanların birkaç bacası, konisi ve krateri olabilir.

Türkiye’de Volkanizma


Türkiye’deki yanardağlar III. Zaman’da püskürmeye başlamış, bu püskürmeler IV. Zaman’da da sürmüştür. Türkiye jeolojik süreçler içinde belirli dönemlerde volkanlar diyarı olmuştur.

Doğu Anadolu Volkanları

Doğu Anadolu’da 3. Zaman’ın ikinci yarısında (Neojen) ve 4. Zaman’da etkin volkanizma gerçekleşmiştir. Günümüzde bu bölgede etkin yanardağ yoktur. Günümüzün yüksek dağları olarak tek tek sıralanmış bulunan sönmüş yanardağlar vardır: Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Tendürek, Süphan ve Nemrut Dağları. Bu yanardağların püskürmeleri evreler halinde gerçekleşmiştir.

Büyük Ağrı
Ülkemizin en yüksek dağı olan Büyük Ağrı 5137 m yüksekliktedir. Iğdır ovasının zemininden yüksekliği 4500 m’dir. Heybetli bir görünüşe sahip olan Büyük Ağrı, ana çizgileri ile bir orta bacadan çıkmış lav konisidir. Bugün dağın kraterini görmek olanaksızdır. Çünkü bu yüksek dağın doruğunu geniş ölçülü bir takke buzulu örter. Buradan yamaçlar boyunca her biri 1-2 km uzunlukta buzul dilleri sarkar.

Küçük Ağrı
3925 m yüksekliktedir. Oluşumu Büyük Ağrı’ya benzer. Her ikisinde de bazalt lavları akıntıları vardır. Doruk çevresinden yanlara doğru derin, sarp yamaçlı vadiler uzanır.

Tendürek
3542 m yüksekliktedir, büyük bir krateri vardır. Bu dağın bazı yerlerinden ara sıra buhar tüttüğü anlaşılmaktadır ki bu durum sönmüş bir yanardağın son belirtileri olarak düşünülür.

Süphan
Van Gölü’nün batı kenarındaki heybetli bir volkan dağıdır. Yüksekliği 4050 m’dir. Doruk bölümünde kalın kar örtüleri ve buzullar vardır.

Nemrut
Doğu Anadolu’nun diğer volkanları kadar yüksek olmayan ancak kendine özgü özellikler taşıyan bir yanardağdır. Yüksekliği 3000 m olan bu dağın üstünde geniş bir kaldera (Patlama çukuru) vardır. Nemrut dağının konisinin üst bölümü patlamalar nedeniyle kaybolmuştur. Dağın kalderası içinde göller vardır. Bu göllerden en büyüğü Nemrut Gölü’dür. Ayrıca küçük göllerden biri de Germav gölü adı verilen sıcak su gölüdür.
Nemrut yanardağında 1440 yılında küçük ölçüde bir püskürme gerçekleşmiştir.
Nemrut Dağı’nın oluşumu sırasında oluşan lav akıntısı o zamana kadar bir tatlı su gölü olan Van Gölü’nün gideğenini tıkamış ve gölün sodalı bir kapalı havza gölü olmasına neden olmuştur.

İç Anadolu Volkanları

Karadağ volkanından Erciyes’e kadar yaklaşık 260 km’lik bir kuşak üzerinde birçok sönmüş yanardağlar, kraterler, volkanik göller, lavla örtülmüş alanlar vardır. Bu alanlar etkinliği yakın zamanlarda sona ermiş volkan alanlarıdır. Bu volkanik alan Toros Dağları’nın oluşumu sırasındaki yerkabuğu hareketleri ile belirmiştir.
Bu bölgede Erciyes, Melendiz, Hasan Dağı, Karacadağ, Karadağ yanardağları, peribacaları, Meke gölü ve Acıgöl dikkat çeken volkanik yapılardır.

Erciyes
Türkiye’nin en yüksek dağlarındandır. Yüksekliği 3916 m’dir. Doruğu bütün yıl boyunca karla örtülüdür, üzerinde bulunan krater buzullar tarafından aşındırılmış, buzul çukurları oluşturulmuştur.

Melendiz Dağı
İç Anadolu Bölgesi'nin en geniş yayılışa sahip volkanik ünitesi olduğu söylenebilir. Melendiz dağının krater bacası yoktur. Melendiz ve Hasan dağı aynı yanardağ silsilesinde yer alır. Doğu batı uzantısında, Melendiz dağı doğuda, Hasan dağı ise batıda bulunur.

Hasan Dağı
Aksaray ilindeki Hasan Dağı deniz seviyesinden 3268 m yüksek olan tepesiyle bir volkanik dağdır. Büyük Hasan ve Küçük Hasan Dağı olmak üzere iki büyük krateri vardır.

Karacadağ
Karacadağ Türkiye Coğrafyası’nda birden fazla dağ ve yerleşim yerinin ismidir. Konya’nın Karapınar ilçesindeki Karacadağ volkanı, İlçe sınırı içerisindeki en önemli dağlık kütledir.

Karadağ
Karadağ, Karaman ilinde bulunan sönmüş volkanik bir dağdır. 2271 m yüksekliktedir. Konya ilinin güneyinde Karaman ilinin kuzeyinde Konya ile Karaman arasına yer alır. Dağ kütlesinin içinde çokça ikincil tepenin yer alması, dağın farklı zamanlarda pek çok kez püskürdüğünü düşündürmektedir.


Peribacaları
İç Anadolu volkanlarının önemli özelliklerinden biri de tüf yığınları oluşturmalarıdır. Tüf yığınlarının üzerine yer yer lav örtüleri de yayılmıştır. Ürgüp çevresinde ve Aksaray yakınındaki Selime köyü çevresinde tüf yığınlarının zamanla sel suları ile aşınması sonucunda peribacaları oluşmuştur. Peribacaları ile ünlü Ürgüp, Göreme ve Uçhisar çevresi her yıl çok sayıda turist çeker.

Meke Gölü
Örneği nadir bulunan ilgi çekici bir volkan biçimidir. Bir volkanik gaz patlaması çukurunda (Maar) sular birikerek bir göl oluşturmuş, daha sonra o gölün ortasından yeniden bir volkanik püskürme gerçekleşmiş ve gölün ortasında bir volkan konisi oluşmuş, koninin çevresinde de halka biçimli bir göl ortaya çıkmıştır. Turistik açıdan önem taşıyan bir volkan biçimidir. Konya’nın Karapınar ilçesindedir.


Acıgöl
Acıgöl, Konya ili, Karapınar ilçesi sınırları içinde yer alan volkanik maar gölüdür. Meke Krater Gölü'nün kuzeydoğusunda yer alır. Denizden yüksekliği 988 m’dir.
Genişliği 1750 m-1250 m kadardır. Acıgöl, Karacadağ Yanardağı’nın güneydoğu kenarında volkanik alanda patlamayla oluşan bir çukurda oluşmuştur. Gölün kıyıları oldukça diktir. Magnezyum sülfattan dolayı suları acı ve tuzludur. Bu nedenle gölün suyunda, mikroskobik de olsa canlılar yaşamaz.

Ege Volkanları

Bu bölgede genç volkanlar bulunur. Manisa’nın Kula ilçesinde 50 taneden fazla tüf konisi oluşmuştur. Günümüze yakın bir dönemde ortaya çıkmış bir volkanik alandır. Bu alan günümüzde özel doğa koruma bölgesi (Jeopark) ilan edilmiştir.

Güneydoğu Anadolu Volkan Alanı

Güneydoğu Anadolu’nun geniş düzlüklerinin ortasında 1919 m yükseklikteki Karacadağ yükselir. Siyah renkli bazalt lavlarının geniş alanlara yayılmış olduğu bu volkan dağı, kalkan biçimli volkanlara örnektir. 3. Zaman’ın sonu ve IV. Zaman’ın başında çıkarmış olduğu akışkan lavlar uzaklara akmıştır, bu nedenle yanardağ geniş bir alana yayılmış ancak yükseklik kazanamamıştır.



Kaynakça

Ardel, Ahmet, Jeomorfoloji’nin Prensipleri, 1968, Baha Matbaası, İstanbul
Atalay, İbrahim, Genel Fiziki Coğrafya, 1992, Ege Üni. Basımevi, 1992
Atalay, İbrahim, Türkiye Coğrafyası,1991, Yeniçağ Yayınları, Ankara
Erinç, Sıırı, Jeomorfoloji II, 1971, İst. Üni. Yay., İstanbul
İzbırak, Reşat, Jeomorfoloji, 1979, A.Ü. Dil ve Tarih Coğ. Fak Yay., Ankara
İzbırak, Reşat, Türkiye,1984, Milli Eğitim Basımevi, Ankara
İzbırak, Reşat, Yerbilimi Bilgileri, 1991, Milli Eğitim Basımevi, Ankara
Ketin, İhsan, Genel Jeoloji I, 1977,İTÜ Matbaası, İstanbul

Yalçınlar, İsmail, Strüktüral Morfoloji, 1969, İst. Üni. Yay., İstanbul