Ali İhsan ULU
18 Şubat 2020 Salı
17 Şubat 2019 Pazar
15 Ağustos 2017 Salı
11 Temmuz 2016 Pazartesi
Türkiye’de Karstik Süreçler
Ali İhsan ULU
Uzm. Coğrafya
Öğretmeni
|
Türkiye’de Karstik
Süreçler
Türkiye’de çok kalın kalker tabakalarından oluşmuş arazi ve
jipsli arazi geniş yer tuttuğundan, karstik yer yüzü şekilleri oldukça geniş
yer kaplamaktadır. Yeryüzünün başlıca karstik bölgelerinden biri olan
Türkiye'nin karstik topografyası, tarım, su ekonomisi, turistik değerlendirme,
hidroelektrik santrallerin kurulması, baraj ve başka yapılar bakımından önem
taşır.
Türkiye’nin karstik şekilleri en çok Akdeniz Bölgesi’nde
toplanmıştır. Akdeniz Bölgesi’nde karstik aşınmanın önemi büyüktür ve arazi
morfolojisinde en karakteristik yeri işgal eder. Akdeniz Bölgesi’nde Teke ve
Taşeli yarımadaları, Göller Yöresi ve Toroslar ’da geniş alanlar kaplayan
kalker, suda çözünen bir kayaç olduğundan yağmur sularını bir sünger gibi
kendine çeker, böylece yerin altı çözülerek oyulurken yerin üstü de çöker. Dolin,
polye, mağara, düden, kör vadi, obruk gibi yer şekilleri bu süreçlerle oluşur.
Akdeniz Bölgesi’ndeki karstik yörelerde yeraltında oluşan
seller ve sürekli akarsular, yer üstündekiler gibi derinlemesine ve
yanlamasına, hatta dar geçitlerin bulunduğu kesimlerde yukarı doğru aşındırma
yapar. Böylece yer altındaki boşluklar genişler. Yeraltı sularının debileri bazen
o kadar artar ki bir ırmağa dönüşebilir. Böyle bir yeraltı akarsuyu, yatak
eğiminin arttığı yerlerde ve yeraltı çağlayanlarında yukarıdan aşağı düşerek derinlemesine
aşındırma yapar ve büyük kapalı çukurların oluşumuna yol açar. Bu çanaklar
zamanla genişler, yer altı gölleri oluşur. Yeraltı gölleri, suyun büyüklüğüne
ve aşınmalardaki evrelere bağlı olarak bir tane değil, çoğunlukla birkaç tane
oluşur. Yeraltındaki galerilerden geçen sular kalkerlerin çatlaklarını
izleyerek akışını sürdürür. Bu sular çok defa taban düzeyine yakın vadi
diplerinde, göllerin kenarlarında ve büyük polyelerin kalker yamaçlarla
sınırlandıkları eğim kırıklarında büyük karstik kaynaklar olarak yeryüzüne
çıkar.
Yeraltındaki galeri ve mağaralardan geçen sular yataklarını
aşındırarak boşlukları sürekli genişletir. Bu genişleme sonunda mağaraların
tavanları ve duvarları yıkılır. Böylece “Obruk” adı verilen derin ve doğal
kuyular oluşur.
Karst yörelerinin özel şekilleri arasında bulunan “Lapya” en
çok görülen aşınım şekillerindendir. Bu yer şekilleri bitki örtüsünün cılız
olduğu yüzeylerde akan suların aşındırmasıyla kalker üzerinde beliren keskin
çıkıntılar arasındaki oyuklardır. Bu oyukların genişliği 5 - 10 cm kadar
olabilir.
Küçük çaptaki karstik çözülme çukurlarına “Dolin” denir.
Genişleyen dolinlerin birleşmesiyle “Uvala” oluşur.
Karstik bölgelerdeki geniş ve etrafı kalker yamaçlarla
çevrilmiş, ovalık alanlara “Polye” denir. Elmalı, Korkuteli, Akseki, Acıpayam, Tavas
ovaları birer polyedir. Bu ovaların tabanı Üçüncü ve Dördüncü zamanın alüvyal
tabakaları ile örtülmüş, böylece tabanları düz büyük ovalara dönüşmüştür.
Kalkerli arazi içinde suların kimyasal aşındırması sonucunda
yeraltı boşlukları, “Mağaralar” oluşur. Yeraltı boşlukları, Speleoloji
biliminin konusudur. Bu boşluklar Jeoloji, Coğrafya ve Speleoloji uzmanlarının
çalışmaları ile ortaya çıkarılabilir. İçerisinde Türkiye arazisindeki en eski
yerleşmeler üzerine bilgi edinilen Antalya’nın Karain Mağarası,
araştırmacılarımızın tanıttığı en önemli mağaralardandır. Ülkemizde oldukça
tanınmış doğal varlık durumundaki başka mağaralar da vardır. Tanınmış
mağaraların örnekleri:
Akseki’de “Düden Mağarası”
Burdur’da “İnsuyu Mağarası”
Alanya’da “Damlataş Mağarası”
Silifke’de “Narlıkuyu Mağarası”
Polyelerin tabanında veya polyeyi çeviren yamaçların
eteklerinde genellikle su yutan mağara ağızları vardır. “Düden” adı verilen bu
mağara ağızları polyelerin fazla sularını dışarıya boşaltır. Akdeniz
Bölgesi’nde yaşayan halk düdenlere “Su yutan”, “Su batan” gibi adlar vermiştir.
Tabandaki düdenler çoğunlukla alüvyon içine gömülmüş, bazen açık bazen de kısmen
veya tamamen enkaz ile tıkanmış birer kuyu biçimindedir. Polyelerin
kenarlarında çatlak sistemleri veya mağara ağızları biçiminde düdenler de
vardır. Bazı düdenlerin tıkanması durumunda polye tabanlarını su basar,
yıllarca varlığını koruyan göller oluşabilir. Düdenler tekrar su boşaltmaya
başlarsa göl ortadan kalkabilir.
Karstik Alanların Korunma Gerekliliği
Karstik alanlar, başta coğrafyacılar olmak üzere, jeologlar,
paleontologlar, biyologlar, turizmciler için özel yaklaşımlarla araştırılma
potansiyeli olan yerlerdir. Nitekim Fiziki Coğrafya bilimindeki bu önemiyle
ilgili olarak Karst Jeomorfolojisi, Jeomorfoloji’nin özel bir uzmanlık alanı
olarak ortaya çıkmıştır ve gittikçe de gelişme göstermektedir.
Karstik alanlar kendine özgü karstik şekillerin geliştiği
sahalardır. Lapyalar, dolinler, uvalalar, polyeler, düdenler, obruklar, karstik
vadiler, traverten şekilleri ve mağaralar bu şekillerin başlıcalarıdır. Söz
konusu şekillerden mağaralar, polyeler, karstik kaynaklar, obruklardan farklı
amaçlarla yararlanılabilmektedir.
Karstik alanlarda derinlik karstı ile ilgili şekillerin en
önemlilerinden olan mağaraların ayrı bir önemi bulunmaktadır. Nitekim
mağaralarımızdan başta turizm olmak üzere, soğuk hava deposu, kültür
mantarcılığı, sığınak amaçlı yararlanılabilmektedir. Turizme açılmış olan Alanya-Damlataş,
Gümüşhane-Karaca, Tokat-Ballıca, Alanya-Dim Mağarası, Zonguldak-Gökgöl Mağarası
gibi mağaralarımız yoğun oranda turist çekmekte, böylelikle o yörenin ve ülkemizin
ekonomisine katkıda bulunmaktadır.
Yine bazı mağaraların incelenmesi ülkemizin antropolojik
tarihine ışık tutmaktadır. Karstik alanlar, özellikle mağaralar zaman zaman
yerleşmeye sahne olmuşlardır. Bu yüzden de gerek tarih öncesi gerekse tarihi
açıdan izler taşır. Yerleşme tarihi açısından da ilgi çekici alanlardır.
Antalya’nın kuzeybatısındaki Karain Mağarası bu bakımdan ilk akla gelen
yerleşim yeridir.
Bazı mağaralarımızdaki yarasa gübrelerinden ve mağara
topraklarından azot ve fosforca zengin oldukları için bitki yetiştiriciliğinde
yararlanılmaktadır.
Karstik alanlar kendilerine has bitki ve hayvan türlerinin
doğal ortamlarıdır. Çünkü mağara içlerinde yer altı akarsu ve göllerinde birçok
canlı yaşamaktadır. Mağaralar özellikle hayvan varlıkları ile dikkat çeker. Kahverengi
ayı, porsuk, tilki, sansar, tavşan, kirpi, yer altı faresi, yarasa gibi
hayvanlara ülkemiz mağaralarında çok rastlanmaktadır.
Ülkemizde özellikle birçok kırsal yerleşmenin içme ve
kullanma suyu ihtiyacı karstik alanlardan karşılanmaktadır. Ayrıca, bu sahalar
su sıkıntısı çeken bazı yerleşmelerin ihtiyacını giderecek gür karstik kaynak
potansiyeline sahip bulunmaktadır.
Karstik alanlar zengin yer altı kaynaklarına da sahip
bulunmaktadır. Nitekim ülkemizin önemli boksit yatakları Torosların karstik
alanlarında (Mortaş çevresi) bulunmaktadır.
Karstik alanlarda polye tabanları, bu yörelerde tarımsal
faaliyetlerin yapıldığı sınırlı alanları oluşturmaktadır. Kestel, Elmalı bu tip
polyelerin ilk başta akla gelenleridir.
Yine, tarımda asit topraklarda pH’ın yükseltilmesi amacıyla
kireç üretiminde karstik sahalardan yararlanılmaktadır. Böylelikle, asitlikten
kaynaklanan olumsuzluklar giderilebilmektedir.
Karstik alanlardan inşaat sektöründe, çimento üretiminde ve
yapı taşı üretiminde yararlanılır.
Ulaşımda yolları kaplayan mıcır üretiminde de karstik
alanlardan yararlanılmaktadır.
Nihayet karstik sahalar, yer yer gizemli manzaraları ve
Gidengelmez Dağları’nda olduğu gibi heybetli görünümleri ile halkın dinlenme
gereksinimini karşılamaya dönük açıdan da önemli alanlardır.
Tüm bunlara karşın, hassas bir ekosisteme sahip olan karstik
alanlar çok kolayca tahrip olabilmektedir. Buralarda sık sık çökmeler
yaşanabilmektedir. Ayrıca, karstik sahalar daha kolay kirlenebilmektedirler.
Turizme açılmamış mağaralar define arayıcıları tarafından, açılmış olanlar ise
bilinçsiz kullanımlar yüzünden tahrip edilmektedir. Karstik alanların korunma
gereklilikleri ve bu konuda yapılabilecekler bütün yurttaşlarımızın ortak
sorumluluğu ve görevidir.
Kaynakça
Atalay, İbrahim, 1991,Türkiye
Coğrafyası, Yeniçağ Basın Yayın ve Tic. Ltd. Şti, Ankara
Erinç, Sırrı, 1971, Jeomorfoloji
II, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul
İzbırak, Reşat, 1984, Türkiye,
Milli Eğitim Basımevi, İstanbul
İzbırak, Reşat, 1989, Sular Coğrafyası, Milli Eğitim Gençlik
ve Spor Bakanlığı Yayınları, İstanbul
İzbırak, Reşat, 1978, Hidrografya Akarsular ve Göller,
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara
İzbırak, Reşat, 1991, Yerbilimi Bilgileri, Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları, İstanbul
İzbırak, Reşat, 1979, Jeomorfoloji (Analitik ve Umumi),
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara
Kurter, Ajun, 1979, Türkiye’nin Morfoklimatik Bölgeleri,
İstanbul Üniversitesi Yayını, İstanbul
Saraçoğlu, Hüseyin. 1989,Akdeniz Bölgesi, Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları, İstanbul
Ulu, Ali İhsan, 2014, Saklı Kalmış Bursa Travertenleri,
Nilüfer İMKB Fen Lisesi Dergisi, Bursa
Yalçınlar, İsmail, 1969, Strüktüral Morfoloji Cilt II,
İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul
Zeybek, H. İbrahim, Türkiye’de Karstik Alanların Korunma
Gerekliliği ve Alınabilecek Bazı Önlemler, Doğu Coğrafya Dergisi (11)
TÜRKİYE’DE VOLKANİK SÜREÇLER
Ali İhsan ULU
Uzm. Coğrafya Öğretmeni
Uzm. Coğrafya Öğretmeni
TÜRKİYE’DE VOLKANİK
SÜREÇLER
Magma
Taş hamuru
ya da taş lapası anlamına gelen magma, yerin içinde bulunan erimiş bir silikat
karışımıdır. Bileşiminde çok miktarda çözülmüş gazlar bulunur. Magma,
volkanlardan yeryüzüne çıktığında lav adını alır. Magma, yeryüzünde ya da
yerkabuğunun içinde soğuyup katılaştığında çeşitli magmatik kayaçları ve bazı
maden yataklarını oluşturur.
Yanardağlardan
yeryüzüne çıkan lavın sıcaklığı pirometre adı verilen duyarlı aygıtlarla ölçülmektedir.
Ölçülen sıcaklık, 1040 - 1200 derece arasında
ölçülmektedir.
Magmanın
yoğunluğu, soğuyup katılaşarak oluşturduğu kayaçların yoğunluğundan daha azdır.
Bu taşların soğuma ve katılaşmaları sırasında hacimleri küçülerek yoğunlukları
artar.
Volkanizma
Magmanın
yeryüzündeki ya da yeryüzüne yakın derinliklerdeki etkinliğine volkanizma
denir.
Yeryüzüne
çıkan magma değişik biçimlerde volkanları oluşturur. Her volkan üst mantonun
yeryüzüne çıkmış bir parçasıdır.
Volkanlardan
sıvı halde lavlar, katı parçalar halinde tüfler ve çeşitli gazlar çıkar.
Sönmüş ve
yanmakta olan volkanların çoğu koni biçimindedir. Bu koninin ağzında çukur bir
tabak biçiminde bir krater, iç kısmında magma yuvasına kadar inen bir baca yer
alır. Bazı volkanların birkaç bacası, konisi ve krateri olabilir.
Türkiye’de Volkanizma
Türkiye’deki
yanardağlar III. Zaman’da püskürmeye başlamış, bu püskürmeler IV. Zaman’da da
sürmüştür. Türkiye jeolojik süreçler içinde belirli dönemlerde volkanlar diyarı
olmuştur.
Doğu Anadolu Volkanları
Doğu
Anadolu’da 3. Zaman’ın ikinci yarısında (Neojen) ve 4. Zaman’da etkin
volkanizma gerçekleşmiştir. Günümüzde bu bölgede etkin yanardağ yoktur.
Günümüzün yüksek dağları olarak tek tek sıralanmış bulunan sönmüş yanardağlar
vardır: Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Tendürek, Süphan ve Nemrut Dağları. Bu
yanardağların püskürmeleri evreler halinde gerçekleşmiştir.
Büyük Ağrı
Ülkemizin en
yüksek dağı olan Büyük Ağrı 5137 m yüksekliktedir. Iğdır ovasının zemininden
yüksekliği 4500 m’dir. Heybetli bir görünüşe sahip olan Büyük Ağrı, ana
çizgileri ile bir orta bacadan çıkmış lav konisidir. Bugün dağın kraterini
görmek olanaksızdır. Çünkü bu yüksek dağın doruğunu geniş ölçülü bir takke
buzulu örter. Buradan yamaçlar boyunca her biri 1-2 km uzunlukta buzul dilleri
sarkar.
Küçük Ağrı
3925 m
yüksekliktedir. Oluşumu Büyük Ağrı’ya benzer. Her ikisinde de bazalt lavları
akıntıları vardır. Doruk çevresinden yanlara doğru derin, sarp yamaçlı vadiler
uzanır.
3542 m
yüksekliktedir, büyük bir krateri vardır. Bu dağın bazı yerlerinden ara sıra
buhar tüttüğü anlaşılmaktadır ki bu durum sönmüş bir yanardağın son belirtileri
olarak düşünülür.
Süphan
Nemrut
Nemrut
yanardağında 1440 yılında küçük ölçüde bir püskürme gerçekleşmiştir.
İç Anadolu Volkanları
Karadağ
volkanından Erciyes’e kadar yaklaşık 260 km’lik bir kuşak üzerinde birçok
sönmüş yanardağlar, kraterler, volkanik göller, lavla örtülmüş alanlar vardır.
Bu alanlar etkinliği yakın zamanlarda sona ermiş volkan alanlarıdır. Bu
volkanik alan Toros Dağları’nın oluşumu sırasındaki yerkabuğu hareketleri ile
belirmiştir.
Bu bölgede
Erciyes, Melendiz, Hasan Dağı, Karacadağ, Karadağ yanardağları, peribacaları,
Meke gölü ve Acıgöl dikkat çeken volkanik yapılardır.
Erciyes
Melendiz Dağı
İç Anadolu
Bölgesi'nin en geniş yayılışa sahip volkanik ünitesi olduğu söylenebilir.
Melendiz dağının krater bacası yoktur. Melendiz ve Hasan dağı aynı yanardağ
silsilesinde yer alır. Doğu batı uzantısında, Melendiz dağı doğuda, Hasan dağı
ise batıda bulunur.
Hasan Dağı
Aksaray
ilindeki Hasan Dağı deniz seviyesinden 3268 m yüksek olan tepesiyle bir
volkanik dağdır. Büyük Hasan ve Küçük Hasan Dağı olmak üzere iki büyük krateri
vardır.
Karacadağ
Karacadağ
Türkiye Coğrafyası’nda birden fazla dağ ve yerleşim yerinin ismidir. Konya’nın
Karapınar ilçesindeki Karacadağ volkanı, İlçe sınırı içerisindeki en önemli
dağlık kütledir.
Karadağ
Peribacaları
Meke Gölü
Acıgöl
Acıgöl, Konya ili, Karapınar ilçesi sınırları içinde yer alan volkanik
maar gölüdür. Meke Krater Gölü'nün kuzeydoğusunda yer alır. Denizden yüksekliği
988 m’dir.
Genişliği 1750 m-1250 m kadardır. Acıgöl, Karacadağ Yanardağı’nın güneydoğu
kenarında volkanik alanda patlamayla oluşan bir çukurda oluşmuştur. Gölün kıyıları oldukça diktir. Magnezyum sülfattan
dolayı suları acı ve tuzludur. Bu nedenle gölün suyunda, mikroskobik de olsa canlılar yaşamaz.
Ege Volkanları
Bu bölgede
genç volkanlar bulunur. Manisa’nın Kula ilçesinde 50 taneden fazla tüf konisi
oluşmuştur. Günümüze yakın bir dönemde ortaya çıkmış bir volkanik alandır. Bu
alan günümüzde özel doğa koruma bölgesi (Jeopark) ilan edilmiştir.
Güneydoğu Anadolu
Volkan Alanı
Güneydoğu
Anadolu’nun geniş düzlüklerinin ortasında 1919 m yükseklikteki Karacadağ
yükselir. Siyah renkli bazalt lavlarının geniş alanlara yayılmış olduğu bu
volkan dağı, kalkan biçimli volkanlara örnektir. 3. Zaman’ın sonu ve IV. Zaman’ın
başında çıkarmış olduğu akışkan lavlar uzaklara akmıştır, bu nedenle yanardağ
geniş bir alana yayılmış ancak yükseklik kazanamamıştır.
Kaynakça
Ardel, Ahmet,
Jeomorfoloji’nin Prensipleri, 1968, Baha Matbaası, İstanbul
Atalay, İbrahim, Genel
Fiziki Coğrafya, 1992, Ege Üni. Basımevi, 1992
Atalay, İbrahim, Türkiye Coğrafyası,1991,
Yeniçağ Yayınları, Ankara
Erinç, Sıırı, Jeomorfoloji
II, 1971, İst. Üni. Yay., İstanbul
İzbırak, Reşat,
Jeomorfoloji, 1979, A.Ü. Dil ve Tarih Coğ. Fak Yay., Ankara
İzbırak, Reşat,
Türkiye,1984, Milli Eğitim Basımevi, Ankara
İzbırak, Reşat, Yerbilimi
Bilgileri, 1991, Milli Eğitim Basımevi, Ankara
Ketin, İhsan, Genel Jeoloji
I, 1977,İTÜ Matbaası, İstanbul
Yalçınlar, İsmail,
Strüktüral Morfoloji, 1969, İst. Üni. Yay., İstanbul
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)